Kaldırım Tribünü 18:00 – 19:00 arası Radyo FENERBAHÇE’de
Bozkurt Yılmaz ve Ebru Köksaldı’nın sunduğu ”KALDIRIM TRİBÜNÜ” bu akşam 18:00 – 19:00 arası Radyo FENERBAHÇE’de..
Bozkurt Yılmaz ve Ebru Köksaldı’nın sunduğu ”KALDIRIM TRİBÜNÜ” bu akşam 18:00 – 19:00 arası Radyo FENERBAHÇE’de..
Adını Koymak…
Uzun zamandır aklıma takılan soruyu çözmeye çalışıyorum. Aslında bir cevabı varmış gibi duran, cevabını bütün Fenerbahçelilerin bildiğini düşündüğü, hissettiği. Tam olarak bir soru olmayan, cümlenin içerisinde açıklanmış gibi duran ancak hadi anlat dediğinde “işte öyle” türünden cevaplanabilecek bir şey.
İslam Çupi’nin artık kendimizi ifade ettiğimiz o sözü: “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz”. Kafamdaki cevap arayışının nedeni işte bu adın ne olabileceğiyle ilgili. Bu büyüklüğün, bu farklılığın, aslında somut olan ancak soyutmuş gibi duranın dile gelmesi nasıl olmalı?
Her taraftar takımını sevmez mi? Sever.
Her taraftar takımı yenilince üzülmez mi? Üzülür.
Rakibinin başarılarını kıskanmaz mı? Kıskanır.
Rakibinin başarısızlığından haz duymaz mı? Duyar.
O zaman bu cümlede, yukarıdaki sıradan rekabet kurallarının ötesinde olan ne? Seni özel hissettiren, başkalaştıran, güçlendiren, cesaretlendiren, korkmazlaştıran duygunun izahı nasıl yapılmalı?
Bilimsel bir yöntem izleyerek izah edebilir miyim? Ancak bir sıkıntı var: Bir dünya insan tarafından doğrudan seyredilen, bir o kadarını da pasif izleyici yapan, çok büyük bir ekonomiye sahip, siyasi figürlerin sürekli kullanma ihtiyacı hissettiği futbol, bu etkiyle kıyaslandığında üzerinde en az çalışma yapılan konu görünüyor. Belki de bir matematiği yok ona duyulan ilginin.
Ama adını koyabileceğimi anladım Pazar günü. 16 Şubat 2014 tarihinde. Bağdat Caddesinde. Oğlum ve ben, onbinlerce kişiyle birlikte yürürken.
Özenle seçilmiş formalar. Yaratıcılıkla bezenmiş afişler, bayraklar, flamalar. Çocuklar, ablalar-abiler, anneler-babalar, büyük anneler/babalar, amcalar-dayılar, teyzeler-yengeler. Devam edelim mi? Memurlar-amirler, öğretmenler-öğrenciler, hakimler-savcılar, erler-komutanlar, kasaplar-manavlar, işçiler-işsizler. Bir ulusu oluşturan herkes yani.
Bir 29 Ekim coşkusu, bir 19 Mayıs kokusu ve bir 23 Nisan dokusu havada. Yapmacık değil kesinlikle. Taa 1919’daki, 1920’deki ya da 1923’deki gibi. Saf, sağlam, inanmış ve bağlı. Bir cumhuriyete yaraşır nitelikte. Bir cumhuriyete yaraşır yiğitlikte ve bir cumhuriyete amade büyüklükte.
Fenerbahçe Cumhuriyeti varmış dedim gerçekten. İnanarak, hissederek ve görerek. Sonuna kadar sevilen, her hücresine kadar savunulan ve uğruna her zorluğa, baskıya, şiddete göğüs gerilen. Bir takım için bir ülke gibi; Mustafa gibi, Ernesto gibi, Nelson gibi ya da Deniz gibi. Yurdunu savunur gibi yani.
Bu büyüklüğün adı; tarihi altın harflerle yazan destanların adı YURTSEVERLİK’miş…
Okan Kulakcı-İstanbul